Friday, November 6, 2015

Neme Lazım Hastalığı

Neme lazımcılığın asrında , 'insan' merkezli müzakereler düzenlenmeli ve bu çerçevede asra muhatap olacak neslin yetişmesinde özünden ödün vermeyen yeni formatlar ortaya konulmalı.Neme lazım anaforundaki cemiyetin, ancak topyekün seferberliklerle ihya edileceği bir realitedir. İnsanoğlunun ayaklarının altına hizmet etmek için serfuru ettirilen kainat, bugünlerde asıl muhatabını aramakta.Bu çerçevede ifade edilecek hususlarda amaç, insan yetiştirme ile ilgili semptomlar ortaya koymak değil,öz olan mazi derinliklerimizdeki közü yeniden alevlendirerek farkındalık oluşturmaktır. Nitekim mazi hayatımızın lambasıdır, önümüzü aydınlatır. Neme lazımcılık insan ruhunun ölüm nidasının haykırmasıdır. İnsanın kurtuluşu diğergam bir toplumun oluşmasında saklı.
Thursday, November 5, 2015

İnsan Ufkunu Besleyen Amaçlar

Günümüz toplumunda hayatın gayesi adına ciddi bir yaşantı boşluğu var. Ebeveynin diplomadaki başarıya odaklandığı bir zaman diliminde yetişen çocukların vizyonunun olmaması doğal gözükmekte. Çocukların yaşam kalitesini, edinilen gayelerin değil de içinde bulundukları hayat çizgisinin belirlediği bir süreçte savrulmaya yüz tutmaları bu sebepledir. 

Çocukların düşünemez hale geldiği bir toplumun gelecek dünyası 'anlık'tır.

''Erzurumlu iki tane çoban oturuyordur. O yöreye röportaj için gelen adam çobanları karşısına alır ve sağdaki çobana sorar;
-Şu an çok paran olsa  n'apardın?                 
Çoban  düşünür düşünür ve cevabını verir:              
-Canım bi kamyon soğan alır, bahçeme boşaltır akşama kadar cücüğünü tuzlayıp yerdim.                                                                                                                                      
Bu sefer diğer çobana yönelir;
-Sen n'apardın aslanım?                
Çoban; 'bana bişey bırakmadı ki.' der.''

Bir insanı kıymetli yapan, amaçlarıdır. Niyet endeksli davranışlar insanın ufkunu belirler.

İnsanın yaşamını düşünceleri, düşünceler de hedefleri besler.

Amacı ve hedefi olmayan kimseyi 'olaylar' yönlendirir, amacı ve hedefi olan kimseler de  'olayları' yönlendirir. Nitekim nereye gittiğini bilen kişiye,  yol vermek için dünya bir kenara çekilir.
Wednesday, November 4, 2015

Gölgeyi Işık Sanmaya Mahkum Ruhlar!

''Adamın biri öte dünyaya göçeli dört bin yıl olmuştu.Yapacak işi yoktu ve canı sıkılıyordu.Meleklere gitti ve can sıkıntısının üstesinden gelmesi için kendisine öyle bir çırpıda bitmeyecek bir işi önermelerini rica etti.
Melekler adamın eline bir törpü vererek;
'Git, Himalaya Dağlarını törpüle' dediler.
Sekizbin yıl süre geçtikten sonra adam meleklerin yanına gelir;
'O iş bitti' der.
Bu sefer melekler kendisine bir kaşık uzatıp, Atlas Okyanusu'nun sularını boşaltmayı teklif ederler.
Yirmiikibin yıl sonra adam tekrar meleklerin karşısına çıkar ve yeni bir iş daha ister.Melekler bu sefer de adama derler ki;
'Doğruca dünyaya in! Fülan oğlu fülan ile fülan adamın arasını bulmaya çalış. O insanlar birbirlerini yemekten vazgeçince geri gelir bize haber verirsin.'
Ve melekler o adamı bir daha hiç görmediler...'' 

İnsanoğlu zordur ancak mahiyetindeki keremlik onu gayeler gayesine de nigehban etmektedir. Gölgede duranın gölgesi olmaz darb-ı meseliyle, güneşe çıkıp toplumun imar ve ihyası adına ne yapabiliriz? ızdırabıyla hemdem olmalıyız. Zira güneşe bakmaya cesareti olmayan gölgede kalmaya, gölgeyi ışık sanmaya mahkumdur. 

Soğanın dış kabuğu güneşi görür,pörsür ama her dem yeniden tazeliğini korur. Evet kat kat o kuru kabuğun altındaki tazeliktir insanın aradığı. 

Bilinmeli ki bir civata kendi yerinde  yalama olmuşsa, başka bir yerde kör tıpa bile olamaz.
Tuesday, November 3, 2015

Olduğu Gibi Kabullenme

İnsanlar çiçekler gibi cismaniyetleri aynı ama kokuları renkleri ayrı ayrı. Yaşanabilirlik kavramının içi bu çeşitllikten kaynaklı. Suretlerden ziyade hayat-ı sergüzeşti manidar kılan zenginlik kaynağının muhatabıdır insan. 

Mide ülseri sindirim sitemi mekanizması içinde midenin iç kısmında sancıya neden olan yaralı bölgedir. İnsanların yedikleri ile ilgili bir hastalık gibi gözükse de esasında beşerin kendi kendini yiyen sebeplerin psikolojik travmasının etkisi daha büyüktür. 

Günümüzde toplumun geçirdiği travmatik hadiseler ayağını bastığı noktadan sapmalar meydana getirdi. Kişilik, karakter, mizaç ve fıtrat eksenli kaymalar hastalıkların türünü ziyadeleştirdi. Görünürde zahiri hastalıklar ekseriyet ihtiva etse de bugünün toplumunun kullandığı ilaçların büyük çoğunluğu depresif kaynaklı olduğu aşikar. İnsanların birbirleriyle münasebetinin hukuku 'değer ölçüsü'nden ziyade 'eğer çizgisi'nde dolaşmakta ise toplum değişik varyantlara gebedir. İnsanlara güvensizliği ve değersizliği had safhaya getiren 'eğer böyle yaptıysa....ben de..' ifadeleri çıkmaz sokağın tabelaları hükmündedir.

Yaratıcının farklılık gamzesi çaktığı beşerin DNA zincirlerine, Allah 'benzememe kuralı' koydu ise, bize düşen herkesi 'olduğu gibi kabullenme' ahlakı olmalıdır.Ülkemizde bugün insanlar birbirlerini yemek için uğraştıkları enerjiyi anlamak için sarfetseydi, 'dünyanın ilham kaynağı olacak beş başı mamur bir Türkiye'  markası çıkacaktı asrımızda. Birbirimizi 'anladığımız'da da iş işten geçmez inşallah.
Çocuklarımızın yetişme tarzını dünyanın ilham kaynağı olacak şekilde dizayn etme bugünün yetişkinlerine vazife olsa gerek.
Monday, November 2, 2015

Herşeyin Tesirindeki Varlık: İnsan

Kainatta her şey birbirleriyle etkileşim halindedir. İnsan, kendisi dışındaki cereyan eden tüm hadiselerin tesiri altındadır.

Günlük hayatta yediğiniz içtiğiniz gıdalar sindirim sisteminizi aktivite ederken dolaylı olarak zihni ve kalbi fakültelerinizle irtibatlı müspet ve menfi durumları da ortaya çıkarır. Solunum sisteminiz çalışırken aldığınız hava moleküllü biyo-kimyevi etmenler bile soluk alıp vermeniz sırasında yine zihin ve kalp yörüngeli reaksiyonların tesiriyetine sebebiyet verir.

Hem sindirim hem de solunum yollu beynin açık alan tesiriyet altında kaldığı doğal şartlarda insan kendisini muhafaza etmek için iradesini beyan etme mecburiyeti vardır. Yediği içtiği  ve soluk alıp verdiği havanın tesiriyetine muhatap insanın, tekamülü esnasında başıboş davranması düşünülemez. Aynı şekilde etrafında cereyan eden hadiseler zincirinin merkezindeki insan olaylar karşısında da kayıtsız kalamaz. İşiterek duyduğu ve insan eliyle topluma yansıyan tüm davranış dilleri bireyin zihni melekelerine veya kalbi fakültelerine müspet/menfi yansıması gerçekleşir.

Bu durumdan hareketle müspet düşünebilmek için beynin kimyevi mesaj taşıyı hormonların aktifleşmesi gerekir. İlgili hormonların hareketlenmesi için de bireyin etrafındaki hadiselere 'helal' sertifikalı bir yaşantı sergüzeşti sunması  gerekliliği vardır. Toplumsal hareketlilikte bireyin salt kendince davranışları sosyal yapıyı güdükleştirirken, bireyin etrafındaki cereyan eden olaylara fedakarlık nev'inden merhem olma gayreti sosyal yaşam standartlarını yükseltir.

İnsanlığa hizmet etme mülahazası bireyin sinir hücreleri alışverişinde umutlu ve mutlu olmaya mebni kimyasal mesaj taşıyıcıları hareketlendirir. Ağzından müspet ifadelerin sudur ettiği bireylerin hayat kalitesi üst seviyede iken , menfi soluklu kişilerin hayat kumaşı her daim defo etiketi ile piyasadadır.
Sunday, November 1, 2015

Toplumun Terakkiyatı, Sahip Olunan İdeallere Bağlı

Toplum idraki, gelecek tasavvurlarını bir ideal etrafında örgülemişse medeniyet çizgisinde şehrah açmış demektir. Sağlıklı bir toplumun motivasyon kaynağı istikbal adına edindiği mefkure ile doğru orantılıdır. Bu mefkurenin vitrinal bir medeniyet ile mazi derinliğinde yaşanmış olması da ayrı bir özgüven duygusu. 

Toplumun molekül yapısı olan aile bireylerinin her birinin mana kökleri ile hemdem olması ülke terakkiyatı için ehem arzeder. Bu sebepledir ki her ebeveynin kendi evladına tüm insanlığa medeniyet sunumu yapabilecek ideali aşılaması elzemiyet kesbeder.

Aleme nizam vermiş ecdadın evlad ve torunları olarak tertemiz bir miras bohçasına sahibiz. 

Batı kendi içinde karanlığı yaşarken, dedelerimiz çağ açıp çağ kapatmışlardır. 

Ecdad, dünyanın her tarafına insanlığı, medeniyeti götürmüş.

Koca Âkif, bu durumu ifade sadedinde şu mısraları terennüm etmiş;

"Bir zamanlar biz de millet; hem nasıl milletmişiz.            
Gelmişiz dünyaya; milliyet nedir öğretmişiz!"

Saturday, October 31, 2015

Dimağı Bloke Eden Nefret ve Taassub!

Dimağı Bloke Eden Nefret ve Taassub
Dimağı Bloke Eden Nefret ve Taassub
Günümüz toplumunun sabit hayat çizgisindeki yaşantı mülahazası terakkiyata ket vurmaktadır. İnsana değer ölçüsünün kaybolduğu bir süreçte toplumun marifet ufkunda ilerlemesi yolunda adım atılması gerekmektedir.

Bunu gerçekleştirebilmek için hem çok okuyarak düşünce kaymalarına mani olmalıyız, hem de ülkemizin ufkundan ve toplumun beyninden taassubu silmek mecburiyetindeyiz. 

Büyük kafaların fikirleri, orta kafaların hadiseleri, küçük kafaların da kişileri konuştuğu bu dünyada infiradi mülahazalar kalıbından sıyrılmak gerekir. Sevginin dallanıp budaklanarak yeşereği bir dünyada nefretin üremesinin nedeni de budur. 

Nefret, dimağı bloke eder ve taassubu doğurur. Taassub, ilkelliktir. Çocuklarımızı kalıptan kurtarmak lazım ki çocuk mangut halde yetişmesin.

İnsan başının yuvarlak oluşu, düşünce mecrasında sabit fikirlerin hapsine maruz kalmamak içindir. Nitekim insanların anlayışları azaldıkça sloganlara takılıp kalan toplum yığınları ile karşı karşıya kalmamız mukadder olur.
Friday, October 30, 2015

Bizim Toprağımızdan Çıkacak Meyve Ne Olmalı?

Takma göze gözlük lazım gelmediğinden, başkalarını taklid edenler onların aynaları gibidirler.Göz başkasının, dil başkasının, kulak başkasının, akıl başkasının ve hakeza.

Dünya, yörüngesinde senin için dönüyor.Fakat kendi yörüngesini bozmadan dönüyor. Başkası için olmak kendini değiştirmek değildir. 

Bizim toprağımızdan çıkacak meyve ne olmalı?Bize ait olmalı. Bu nedenle günümüz eğitimcilerine büyük görevler düşmektedir. Ambalajı farklı, emilimi ayrı metodolojilerle yeni arayışlarda bulunmak kimlik bunalımın ta kendisidir. Bize ait olan usulleri bozmadan günümüz eğitiminin 'tasrif' metoduyla sunulabilecek keyfiyete ulaştırılması gerekmektedir.

Çocuğunuz öyle bir talimden geçmeli ki ecdadı gibi gelecekte dünyaya evrensel insani değerleri ulaştırabilme ufkuna mazhariyet kazansın.
Thursday, October 29, 2015

Reaktif Bağlanma Bozukluğunda Anne!

Erken dönemde çocuğun gelişimsel bozukluk kapsamında değerlendirilen reaktif bağlanma türünün aileye bakan yönü bulunmaktadır. Genellikle 0-5 yaş arası dönemde anne-çocuk arasındaki rabıtanın tam teşekkül edememesinden kaynaklı bir bozukluk çeşididir. Çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılanmasında asli görev üstlenen annenin aktif olduğu bu süreçte umumiyetle çocuk bakımını kendisinin üstlenmesinde fayda vardır.

Reaktif bağlanma bozukluğu olan çocuklarda belirgin olarak şu durumlar görülür;

İçine kapanıklık,
Etrafındaki kişilere ve olaylara duyarsız kalma, 
Geç konuşmaya başlama,
Çok sık kendine göre hareketlerini tekrar etme,
Göz kontağı kuramama, 
Beslenme düzensizliği, 
Akranlarına karşı ilgisiz kalma,
Hareketli şeylere aşırı ilgi gösterme,
Kendine yaklaşılmasına müsaade etmeme,
Pasif aktiviteler olan televizyon ve bilgisayar başında fazla vakit geçirme,
Ev ortamındaki eşyalara zarar verme eylemi.

Bu durumlar genellikle 4 yaşına kadar anne yerine çocuğun bakıcılara muhatap olmasından kaynaklanır. Diğer taraftan da aşırı otoriter ve cezalandırıcı aileler ile, tutarsız aile yapısı, aşırı koruyucu ebeveyn tipi ve erken dönem anneden ayrılışlar ile çok genç anne olanların yetersiz ebeveynlik sergilemeleri bu bozukluklara mahal bırakacak etkenlerin başında gelir.

Reaktif bağlanma bozukluğunu sezemeyen aileler 5 yaşına kadar çocuktaki görülen belirtileri 'çocukluk' deyip geçiştirmektedirler.Oysa ki dikkate alınmayan bu süreç kalıcı hasarlara sebebiyet verebilmektedir.

Çocuğun korunmaya ihtiyacının sağlanması gerektiği bu dönemde, anne çalışıyorsa çok sık bakıcı değiştirmekten uzak durmalı , pedagojik açıdan anne çocuk bağlanmasının arızasız sağlanması , duygusal dilin etkin kullanımı, mobilizasyon araçlarından ziyade problem çözme yeteneğini yükseltecek oyunların oynatılması, dingin ve neşeli bir aile ortamının yansıtılması, sevgi ile birlikte sınırları bilecek limitlerin konulması, babanın anneye desteği ile birlikte çocuğun göz kontağı kurmasını sağlayacak temas dilini geliştirilmesi ve tüm bu davranış dillerinde annenin yalnız bırakılmaması elzemiyet kesbetmektedir.

Çocuğun erken yaş karşılaştığı güvenli bağlanma sorununun yol açtığı reaktif bağlanma bozukluğu, aile ortamında sağlanan huzur atmosferi ile kısa sürede giderilecektir.Unutmayalım ki duygusal tutunmayı sağlayamayan çocuğun güven aurası küçülür.
Wednesday, October 28, 2015

Herşeyi Sınırda Yaşama Kişilik Bozukluğu: Borderline

Çocukların gelişim dönemlerinden 1 ila 3 yaş arası süreçte kendilik algısı çok ehem arzeder. Bedensel tutunmanın zirvede olduğu bu dönemde çocuk bir taraftan ebeveynin yardımını istemlerken, diğer taraftan da kendi başına davranışlar sergileme gayreti içerisindedirler. Bu zaman diliminde anne babalar çocukların bu çabaları karşısında cezalandırıcı tavırlar içerisine girmemeleri gerekmektedir. Zira cezalandırıcı refleks çocukta şiddetli ayrılık korkusuna sebebiyet verir. Çocuğun kendilik algısı içerisindeki tutunma faaliyetleri akim kalmış olur.

Çocuğun duygusal paylaşım yaşayacağı süreçte ebeveynin yeterli çabayı gösterememesi sağlıklı bir benlik oluşmasına mahal vermeyecektir. Özellikle çocuğun hislerini ve davranışlarını göz ardı edecek bir yaklaşımdan aile uzak durmalıdır. Çocuğun benliğinin yapılanmasında attığı küçük adımları dikkate almayan ebeveyn sürekli desteğe gereksinimi olan bir bireye sahip olur.

Özellikle erken yaş dönemlerde çocuk aile içi yoğun çatışma içinde kalıyorsa ve duygusal paylaşımdan yoksunsa olumlu bir benlik yapısından mahrum kalabilmektedir. Bu durum gelecekte gün içerisinde dört mevsimi birden yaşayacak bir kişiğe büründürebilmektedir. Çok dingin ve sakin bir halet-i ruhiyeden saldırgan bir kişiliğe, gün içerisinde enerjik ve neşeli bir halden hayatından bezginliği ifade edecek bir yorgunluğa geçişi bu kişilikte gözlemleye başlarsınız. Genç erişkin dönemde de kişiler arası çatışma ve duygulanımda tutarsızlıklar hissedilir. Daha sonra kendini boşlukta hisseden bir birey olarak ani dürtüsel hareketler sergileyerek depresifleşebilmektedir.

Kimlik bozukluğunun yaşandığı böylesi dönemlerde bireyin gözünde çok mükemmel bir insan  bir gün sonra çok değersizleşebilmektedir. Öfke ve dürtüsel davranışların çıkıntı olarak görüldüğü bu süreçlerin temelinde 'borderline kişilik bozukluğu' vardır.Ani hal değişimlerinin yaşandığı bu süreç tam anlamıyla fırtınalı bir kişilik bürünümüdür. Kendilik durumunun sınırda olması bireyi çıkmaz bir vetireye sürükleyebilir.

Günümüz ailelerinin çocukların erken dönem bedensel ve ruhsal tutunma dönemlerinde sergiledikleri çabaları karşılıksız bırakmaması önem arzeder.Çocuğun kendini kabul ediş ve kendini sergileyiş sürecinde ailenin kayıtsız kalmaması olumlu benlik hamlesi olarak algılanır.  

Borderline kişilik bozukluğu çarpık aile yapısında, madde bağımlılığı yaşayanlarda, evladlık olanlarda , tutarsız ebeveyn dairesinde ve duygu dilinden mahrum aile ortamlarında görülme sıklığı maalesef yüksektir.
Tuesday, October 27, 2015

Çocuğunuz İnatçı mı?

Çocuklar erken dönem yaş seviyesinde ebeveyn tarafından evin neşesi muamelesi görür. 2 yaşına kadar anne-babaya olan ihtiyacını hisseden çocuk , gözleri ile hep ebeveynini arar. Bu süreçte anne babanın çocuğuyla oynarken farketmediği bir durum vardır; azim ve kararlılık.

Yetişkinlerin bir oyuncağı eline alarak çocuğunun kucağında tırmanarak uzanması için çaba gösterme davranışını görmüşünüzdür. Veya yerdeki bir nesneyi çocuğun yakalayacağı bir anda yetişkinlerin ayaklarıyla iterek uzaklaştırması sahnesini. Bu davranış süreçlerinde çocuk hep dikkatini odakladığı nesneye kararlılıkla varmaya çalışır. Çocuğun fıtratına yerleştirilen bu önemli meziyet 'sebat'tır. Çocuklar sebat içinde ulaştıkları oyuncağa sahip olma becerisine gülerken , yetişkinler sadece çocuğun hareketlerine gülerler. Ebeveyn bu durumlarda kendi inadını bırakıp çocuğu zorlamamalı ve ağlattırmamalı.

Peki çocuğun sebat ahlakına sahip fıtratına anne babalar ne yapıyor ki sonradan çocuk inatçı , alıngan , saldırgan ve öfke nöbetleri geçiren bir davranış bozukluğu içine giriyor?

2 yaşından itibaren çocuk , bir taraftan ebeveynine ihtiyacını bilirken diğer taraftan da kendinin sınırlarını kavramaya çalışır. Bu süreçten itibaren evde anne babalarını çok iyi gözlemleyen çocuk , neşeli ve dingin bir ortam arar. 6 yaşına kadar yetişkinlerin birbirleriyle olan ilişkilerini gözlemleyen çocuk, ailesinin olaylar karşısında  tepkilerine de dikkat kesilir.

Güçlü otoriter ailelerin baskın kuralları ve aşırı izin verici ebeveynin davranışları çocuğun inatlaşmasına sebebiyet verir. 7-14 yaşlarında ailesine hizmet eden çocuk aynı zamanda birey olarak  kendini ispatlamaya çalışır. Benliğini hissettirmeye çalıştığı bir zaman diliminde çocuk, aşırı baskı veya aşırı serbest yaklaşımlarda inatçı bir kişiliğe bürünür. Unutmayalım ki 'inat' bir meziyet değil çocuğun ileriki zaman diliminde kalıcı hasarlar meydana getireceği bir davranış şeklidir. Zira 'karşıt gelme-karşıt olma bozuklukları' nın temeli inattan gelir. Ergenlik dönemde çığrından çıkan bu vetire önü alınmaz bir davranış bozukluklarını da ortaya çıkarabilmektedir.

Bugünün anne babaları ev içerisinde tutarlı davranış sergilemeli, kurallar çocuğun davranışındaki disiplini sağlamak için olmalı, sorunları sakince halledebilmeli , gereğinden fazla tepkisel yaklaşımlarda bulunulmamalı, azarlama yöntemiyle çocuğun kişiliğini zedelememeli , çocuğun inatla elde ettiği bir şeyi her daim 'inat' silahıyla elde edeceğini unutmamalı ve en ehemmiyetlisi de ebeveynin rol model olduğunu bilmesi elzemiyet kesbetmektedir.

Zamanında doğru adımlar atılmadığı takdirde çocuktaki 'sebat' meziyetinin 'inat' zehrine dönüşebileceği hatırdan çıkarılmamalıdır.
Monday, October 26, 2015

Hak Edilmemiş Değer Alan Çocuk!

Fıtrat temelli çocuk eğitimi kişilik gelişiminde ehem arzeder. Aileler ilk başta çocuklarının varlıklarından duydukları sevinci yaşarlar. Bir süre sonra yürümeye başladıkça tuvalet eğitimleri dahil her şeyleri kıyaslanmaya başlar. Okul hayatı ise artık başarının her şeyden önde olduğu bir yelpazeyi barındıracaktır ebeveyn için. Bu süreç sağlıklı bir şekilde asla devam edemeyecektir. Zira günümüz anne babaları ilk zamanlar çocuklarına salt evlatları olduğu için değer verirken yaş ilerledikçe başarılarına  değer yükleme çabasına girmektedirler.

Çocuğu olduğu gibi kabul etme ve ona mevcut istidatlarıyla  değer verme anlayışı geliştirilebilmeli. Çocukta olmayan yeteneklerin var olması için gösterilen sözlü teveccühler fıtri değildir. 'Oğlum sen var ya....', 'kızım senin yapamayacağın şey yok...' gibi coşkuya dayalı ifadelerle evladlarınıza  değer yüklemeyin. Olduğu gibi sevdiğiniz çocuğunuza kabiliyetleri çerçevesinde özgüven aşılamaya çaba sarfedin. Sun'i pohpohlamalar çocukların kişiliklerini yaralar. İleriki zamanlarda dürtüsel bozukluklara mebni davranışlar aksetmeye başlar.

Bugünün okullarında kavga eden , başarısı düşük ve sosyal ilişkilerinde sorunlar yaşayan çocuklara baktığınızda çevresi tarafından hep hak edilmemiş değer verildiğini görürsünüz. Egosu şişirilerek gelişen çocuğun toplum içerisinde hayal kırıklığı yaşaması mukadder olur.

Ebeveyn olarak çocuğunuza temas dilini geliştirin , fıtratının güzelliklerine dokunun. Böylece evladınızın keşfedilmemiş yetenekleriyle mücehhez olduğunu görme fırsatını yakalayacaksınız.
Sunday, October 25, 2015

Çocuklarınızı 'İzah Bağımlısı' Yapmayın

Günümüzde anne babalar çocuklarına her olan biteni mantık ölçüsünde izaha kalkışmaktadırlar. Oysa ki daha gelişme çağında olan çocukların davranış dillerinin oturmasında sarfedilen izaha bağlı eylemler bazen boşluğa düşebilmektedir. Her olayın izahı olabilir ama izah edilecek şeye çocuğun hazırbulunuşluk seviyesi uygun olmayabilir. 

Her yaşanılan olayda mantık arayan çocuk izah bağımlısı haline gelmektedir. Bu sefer ebeveyn çocuklarına yaptıracakları bir davranışı mutlaka bir mantık örgülemesi halinde sunma çabasına girmektedir. Bu durumda çocuk, muhatabından yeterli izahatı almadığı takdirde olumsuz davranış dili sergilemekten geri durmayacaktır. Bu sebeple bırakın çocuklar yapılacak işleri bazen yapılması gerektiği için yapmaya çalışsınlar. 

Çocuklar seviyeleri ölçüsünde yapması gerekli olan şeylerin izahına muhatap kılınmalı. Zira bugünün ailelerinde izah bağımlısı haline gelen çocukların ileri yaş seviyelerinde sosyal ilişkilerinde ciddi kopuklukların yaşandığı aşikar. Çünkü her şeye mantık ve izah çerçevesinde bakan birey, empati yapmakta zorlanırken aşırı bencil bir kişilik bozukluğuna da da yelken açmaktadır. 

Günümüzde 'sen bunu dedin', 'o şunu demişti', 'ben şu mantıkla söylemiştim' gibi çatışma ifadeleri bireyler arasındaki uçurumu artırmakta. Bunun nedeni de erken yaşta izah bağımlısı haline getirdiğimiz çocuklarımız.

Çocuğun 'sorumluluk duygusu' kazandırılmasında etken olan okul hayatı ile ilgili izahatların 'çalışırsan devlette iş bulursun' veya 'geleceğini kurtarırsın' gibi ifadelere dayandırılması olumsuz neticeleri doğurmaktadır. Nitekim ileride mesleğine  kavuşan çocuk sorumsuz bir birey olarak da karşımıza çıkabilmektedir. 

Bu çerçevede izah bağımlısı haline gelen bir çocuk , babası öldüğünde duygusal çöküntüsünden nasıl sıyrılacaktır? Veya babası ölen bir çocuğa izah deliliği yaparken farklı bir yaraya neden olma ihtimali var mıdır? Unutmayın ki o çocuk hala izah bekliyor olacaktır...

İzah bağımlısı haline gelen çocuklar bir süre sonra dünyanın kendileri için döndüğünü sanmaya başlar.
Saturday, October 24, 2015

Çocuklarınız Hazlarını Erteleyebiliyor mu?

İstem duyguları haz kaynaklıdır. Zevk duyulan eylemlerin çocuk tarafından tehiri irade ile ilintilidir. Önemli bir bileyici olan 'hazzı erteleyebilme' iradesi günümüzde üzerinde çalışılması gerekli en elzem konulardan biridir.

İçinde bulunduğu zaman dilimini ifade eden 'şimdi' anında sunulan haz kaynaklı bir davranıştan kaçınmak ciddi bir irade beyanı ister. Çocuk için bu durum hayati bir meseledir. Zira bu keyfiyette kazanılmayan davranış modelleri ileriki hayatta psikolojik sendromların da kaynağı haline gelebilmektedir. Bunun yanında güdülerini kontrolize edebilen ve muhakeme gücünü kullanabilen  bireylerin sosyal becerilerinin daha iyi olduğu, nevrotik durumlara girmediği, planlama yeteneklerinin daha güçlü olduğu,  sorunlarla başa çıkma yeteneklerinin geliştiği, okul başarılarının daha iyi olduğu ve mutlu bir hayata namzet yaşantısının devam ettiği görülmektedir.

Beklemeye tahammülü olmayan insanlarda çeşitli davranış bozuklukları görülür. Kontrolsüz davranış modelleri ile karşımıza çıkan bu tip bozukluklara günümüzde müstakil olarak üniversite kürsülerinde çözümü çabalanmaktadır.

Basit gibi görünen zevki erteleyebilme yetisi, bugünün ebeveyni için ehem arzeder. Zira çocuklardaki tırnak yeme alışkanlığından saç çekme hastalığına, kavga eğilimli davranışlardan hırs bozukluklarına ve yeme bozukluklarından kendine zarar verme hastalığına kadar her çeşit kontrolsüz hallerin sebebi 'anlık istemlerin ertelenememesidir'.

Sert kontrollü ailelerden tutun da aşırı serbest çocuk yetiştiren ailelere kadar her ortamda ıskalanan 'zevki erteleyebilme' hususu bugünün çocuklarının en büyük sorunu. Aile olarak çocuğunuzu  bu çerçevede gözlemleyerek ve gerekeni yaparak ilerisi için erken önlem almayı başarabilirsiniz.

Çocuğunuzun tabletle oynarken en güzel anını kesip tehir ettiniz mi hiç?

Bir çizgi filmin en heyecanlı yerinde şarteli indirdiğinizde çocuğunuzun tepkisine baktınız mı hiç?

Çocuğunuzun markette almaya çabaladığı bir şeyi almadığınızda tepkisi ne kadar sürüyor ölçtünüz mü hiç?

Bunun gibi davranış dilleri ebeveyn için çocuğunun tanısına yarar getirir. Çünkü çocuğun mizacıyla birlikte anne babanın tutumları ve içinde bulunduğu çevresel faktörler olumlu/olumsuz davranış türlerine sebebiyet verebilir. Yaşanılan hayatta her daim istediği şeyleri elde edemiyeceğini anlayan çocuk, kalıcı davranış bozuklukları yaşamaz. Bu sebeple aile olarak çocuğun iradesini geliştirecek 'tahammül eşiği'ni zorlayıcı davranışların seviyeye göre kazandırılması fayda sağlar. 

Çocuk üzerinde gözlem yapan ebeveynin gerekli pedagojik hamleleri yapmadan önce kendileri ile ilgili aşağıdaki durumlara cevap arayalım;

Kafeteryada otururken istediğiniz içeceği beklerken geciken isteğiniz karşısında hemen garsona bakıp durur musunuz?

Bir restorantta sipariş verdiğiniz kebap yemeği gecikince ne hissediyorsunuz?

İnternetten beğendiğiniz bir malzemeyi aldığınızda kargonun vaktinde teslim etmemesi karşısında tepkiniz ne oluyor?

Bankada sırada beklerken olumsuz durumlar karşısındaki tavrınız ne oluyor?

Evet beklemeye tahammülü olmayan ailelerin hazlarını erteleyemeyen çocukları olur.






Friday, October 23, 2015

Ben Başkasına Göre mi Mutluyum?

İnsan çok olana sahip olunca mutluluğu yakalayamıyor. Sahip olduklarına yüklediği anlam , bir manada mutluluğuna da sirayet eder oluyor. Bu durum insanların sahip olmak istedikleri şeylere kendi istidatları ölçüsünde değil başkalarının istemlerine göre hareket etmesine sebebiyet veriyor.

Bebekler her şeye muhtaç ama ailesiyle mutlu iken , yetişkin her şeye sahip olmaya çalışırken huzurunu kaybetmekte. Bebek gibi sahiplenilmiş bir birey olmak ve sadece var olana entegre olmak insanı mutlu etmekte aslında. 

Çevrenin istemlerine ve dayatmalarına göre okul hayatını ve işini seçen bir nesil var günümüzde. Başkalarına göre yaşama gayreti de insanı mutlu etmeye yetmedi. Bireylerin kendi donanımı ve kabiliyetlerinin sahip olacağı huzur kaynağı hususları devre dışı bırakarak başkalaşma deformasyonu bugünün toplumunu bütün bütün huzursuz etmeye yetti.  

Günümüz içtimai hayatındaki huzursuz çağrışımlı insan kitlesinin artışı mutlu insanları da negatif etkilemeye başladı. Yetişkinlere düşen görev aileden başlayarak 'var olanın '  kendilerini mutlu ettiği bir cemiyet hayatının teşekkülüne su taşımak olmalı. 'Yok olana' sarfedilen amansız mücadele sahip olduklarının kad rü kıymetine gölge düşürmektedir.

Bugünün insanlarınına huzuru getirecek husus, sorumluluk duygusunun bireylere aşılanmasından geçmektedir. Zira birey sorumluluk almayınca kendisiyle meşguliyetini artırmış ve mutsuzluk sendromuna mübtela olmuştur.
Thursday, October 22, 2015

Çocukta Kötü Söz Vurdumduymazlığı

Ebeveynin çocuklar üzerinde en çok dertlendiği konulardan biri de kötü söz alışkanlığıdır. Günümüzde neredeyse çerez yerine kulanılan kem sözler tabir-i diğerle çocukların ağzında sakız gibi. 

İnsanın şe'ni insan olmaktır. İnsaniyet makamının aurası olan ahlaki çeper toplumun ayakta kalabilmesi adına ehem arzeder. Fıtri çeperin yırtılması insanlık makamının apoletini de aşağıya çeker. Beşeriyetin ali mertebesinden sufli söz ve eylemin icrası fıtraten tenakuzu barındırır. Bu çerçevede insanlığın ayakta kalabilmesinde sütun olabilecek bir hususun içtimai hayatta niçin sağlıklı işlemediği idrakten uzak sayılmaktadır.

Dış uyarıcalıların çok olduğu bir zaman diliminde çocuk gelişim dönemlerine muhatap olan bugünün aileleri tek başına yeterli olamamaktadır. Zira çocuk için öğrenilen şeylerin niteliği değil duyulanların popülaritesi pekiştireç yapmaktadır. 

Aile içinde kullanılmayan kelimeleri çocuğundan duyan ebeveynlerin dramı az değildir. Burada dikkat edilecek husus çocuğundan işittikleri kötü sözleri kişilikte etiket haline getirmeme formasyonudur. Aile ilk etapta çocuğunun ağzından çıkan kötü söze karşı kayıtsız kaldığında yanlış davranışını sıradanlaşarak kalıcı olmasına neden olur. Aile aşırı tepki verdiğinde ise çocuk, kullandığı kem sözlerin kötü olduğunu idrak edeceğine ebeveyni öfkelendiren bir davranış algısına sebep olur. Bu sürecin sonunda da kötü söz kullanımı çocuk için pekiştireç olur. Burada eylem olarak çocuğa kullandığı kötü söz ve fiilerin niçin yanlış olduğu ve insan olmanın hukuku özellikle izah edilebilmelidir. Yoksa çocuk en küçük bir kötü sözün bile yanlışlığını idrak edemeden çevresine duygusal şiddet uygulayabilir. 

Günümüz ailelerinin bile sıradanlaştırdığı kem sözler farkında olmadan gelecek neslin zihniyetini karartabilir. Toplumun erezyona uğradığı bu hususta azami hassasiyet her cihetten  gösterilebilmelidir. Zira toplum içinde zehir niteliğini taşıyan kötü söz serpintisi tüm insanlığın hayatiyetine bulaşabilir.


Wednesday, October 21, 2015

Anne Çocuk Arasındaki Rezonans!

Sevgi mayası üzerine kurulu dünya tezgahında yanlış hamur açmaya çalışan bir toplum olduk. 'Sevgi' adlı duygunun dille ifade edildiği ve güdükleştirildiği bir aile ortamı ortaya çıkardık. Ve duygu fakiri bir neslin doğmasına sebebiyet verdik.

İnsanların ruh inşaasının harcı 'sevgi'dir. Bu sevginin külli manadaki cilvesinin mazharı annedir. Anne sevgisi bir çocuğun temelinde aldığı yüksek kapasiteli güven bağını teşekkül ettirecek bir iksirdir. Öyle ki anne sevgisine tam mazhar olmuş bir çocuk kainattaki tüm yaradılanları sevmeye de namzet olur. Ölçüsü bu olan sevgi nameli duygu günümüzde maalesef bozuk para gibi harcanan bir meta' oldu. 

'Anne sevgisi' klişilendirilecek bir duygu iklimi değildir. Anne çocuk arasındaki rezonanstır. Çocuğun fıtri kanunlara fıtratının gereğini sergilemektir. Topluma fayda eksenli entegre olabilmektir. Tüm insanlığa yüreğinin tamamında yer verebilme genişliğidir. 

Bugünün annelerinin 'Daha ne yapabilirim ki? Pazarda bir poşet bile taşıttırmadım.Saçımı süpürge ettim...' diye ifade sadedinde sergiledikleri refleks fıtrilikten uzak bir mülahazadır. Anneler vazifeleri ile kendilerine özel manada yüklenen hissiyat kaynağını birbiriyle karıştırmaktadırlar. Zira anneler, babalarda olmayan bir rezonans durumunu Yaradanın sadece onlara verdiğinden bihaberdirler.

Annenin çocukla kurduğu sevgi bağıyla ileride külli sevgilere mazhariyetin başlangıcına sebebiyet vereceğini unutmaması gerekmektedir. Günümüzde yaşanan toplumsal olayların çıkmazında da bu durum saklıdır.

Bir annenin çocuğuyla kurduğu sevgi rezonasının neresinde olduğunu gözlemleme adına ;

*Çocuğunuzun yılışık hareketleri var mı?

*Çocuğunuz saldırgan ve kavgaya meyilli mi?

*Çocuğunuzun muhakeme gücü ve kavramaları zayıf mı?

*Çocuğunuzun duygusal reaksiyonu  künt mü?

*Çocuğunuzun öğrenmeye ilgisi yetersiz mi?

*Çocuğunuz vurdumduymaz mı?

*Çocuğunuz sevgi gösterildiğinde kuşkulu mu davranıyor?

*Çocuğunuzun merak duygusu yok mu?

*Çocuğunuzun ifade ve konuşma becerileri sınırlı mı?

*Çocuğunuz okulda hep vasat seviyede mi?

*Çocuğunuz topluma hemen karışmakta zorluk çekiyor mu?

*Çocuğunuz okuldan kaçmaya meyilli mi?

*Çocuğunuz içine kapanık mı?

*Çocuğunuz insanlara karşı güvensiz mi?

sorularına verdiği cevaplar analiz için yeterlidir. Bu durumların hepsinin özü 'annenin çocuğuyla kurduğu ilişki ikliminden' kaynaklanmaktadır. Unutmayın ki babada olmayan ama anneye namzet bu duygu, başka kaynaklardan alınamamaktadır. Bir anne, çocuğunun tüm yaradılanı sevecek yürek ülkesine sahip olduğunu gözlemlediğinde vazifesini yerine getirmiş demektir.

Anne sevgisinin zenginliğini yaşayan çocuk topluma zenginlik kazandırır. Bu duygudan yoksunluk yaşayan çocuk da içtimai hayata yoksulluk taşır.
Tuesday, October 20, 2015

Çocuklarınızın Pasif Kelime Dağarcığından Haberiniz Var mı?

İnsanların yabancı dil bilip bilmediği ile ilgili kullandığı bir replik vardır: 'anlıyorum ama konuşamıyorum'. Bildiğiniz bir çok sözcük olmasına rağmen kendiliğinizden o sözcükleri bir araya getirmekte güçlük çekersiniz ancak söylenince hatırlarsınız. İşte insanların bu edilgen iletişimde anladıkları sözcüklere 'pasif kelime dağarcığı' adı verilmektedir.

Sözcük hazinesi bireylerde iki şekilde neş'et eder. Biri dışarıdan duyarak ve okuyarak diğeri yazarak ve konuşarak. Bu iki temel beceriden birincisi 'pasif kelime dağarcığınızı' , ikincisi ise 'aktif kelime dağarcığınızı' ifade eder. Kelime dağarcığının temeli olan pasif kelime hazinesi edilgen durumda kazanıldığı için geliştirilmeye matuf ilk etaptır. Dikkat ederseniz gelişim çağındaki çocuklar bir nesne ile ilgili soruları defalarca sorabilmekredir. Bu durum bellekten çağrılacak kelimeye pekiştireç yapılmaya gayretin  ifadesidir.

Korunmaya muhtaç saf belleklerin evde, mahallede, okulda ve toplum içinde duydukları kelimeler ileride hortlamaya müheyya bir şekilde pasif kelime dağarcığına işlenmektedir. Günümüzde sözcük hazinesinin çok daraldığı ve avamlaştığı herkesin ma'lumu. Bu nedenle çocukların davranış diline etki edecek sözcük zenginliğinin insana yaraşır bir şekilde zerafetle sunulması elzemiyet kesbetmektedir. Çocukların çevrelerinden işittiği sözcük kalıplarının onun ruh dünyasındaki inşaasında sütun olabileceğini hatırdan uzak tutmamak gerekir. Toplum olarak zerafet ve nezaket medeniyetinin varisi olan bir üslubu çocuklara lanse etmek her yetişkinin vazifesidir. Bugünün çocuklarıyla yaşanılan sorunların kaynağı pasif kelime dağarcığından aktif kelime dağarcığına sıçrayaran kem sözlerin davranışlarda kalıplaşmış halidir. İnsan fıtratında -fayda-ya mazhar bir davranış modeli yazılı iken -zarar-a matuf hareketlerin tezahür etmesi kişilik bozukluğu emarelerini gösterir.

Ebeveyn olarak evde evladınızın pasif kelime hazinesine ekeceğiniz kelimelerden tutun da okul ve çevrede edineceği üsluplardan sorumlu olduğumuzu unutmayalım. Zira pasif kelime dağarcığına ekilen her diken, ileride davranış dejenerasyonuna da yelken açar.

 "Üç kişilik bir ailenin sabahleyin evden dışarıya çıkışı..."

[Birinci aile,
Baba: Sabah-ı şerifleriniz hayr'ola evin güzelleri!
Anne.Akıbetimiz hayr'ola.
Çocuk: Hayırlı sabahlar babacığım.
Baba: Rica etsem şu tuzluğu uzatabilir misin kızım.
Çocuk: Tabi ki babacığım.
Baba : Akşam hep beraber anneannengile gidelim mi kızım?
Çocuk : Yaşasın!!!
Baba : Ben çıkıyorum Allah'a ısmarladık...]

[İkinci aile,
Baba: Yine geç mi kalkdınız yav.
Anne: Zıbaracağına sen kalksaydın ya.
Çocuk: Ben kahvaltı yapmak istemiyorum.
Baba : Şu tuzluğu kafana bir salarsam..
Çocuk : Yemiyeceğim işte..
Anne : Zorlama çocuğu..
Baba : N'olacak anana çekmiş inadı. Ben çıktım...]

Sizce o evdeki çocuktan hangisi potansiyel mutlu adayı? Saygı olmayan evden 'saygı bekleyen' birey ortaya çıkar, saygı ahlakı gelişen evden 'saygı duyan' bireyler yetişir. Çocuklarınızın davranışlarına yön veren bellek çağrışımlarının merkezi pasif kelime dağarcığını temiz tutmaya çaba sarfetme zamanı...  


Monday, October 19, 2015

Ailelerin, Çocukların Zihinsel Keşfindeki Fakirliği!

İnsan olmanın verdiği bir donanım var ki diğer varlıklardan üstünlüğüne de kanıttır. Sınırsızı idrak etmedeki ma'rifet basamaklarını düşündükçe insanda dar mülahazalarla ifade edilecek bir istidadın olmadığı aşikar kılınmakta. Bu farkındalıkla ifade edilecek olursa, donanımındaki muazzam yapıyı kullanma becerisi insanoğlunun iradesiyle tezahür edecektir. 

Bugünün çocuklarının 'yaparsan şu olur' cinsinden aldığı eğitim modeli , mevcuduyla iktifa eden bireyleri ortaya çıkardı. 'Var olan' üzerinde düşünme yetisini kullan/a/mayan çocukların zeka seviyelerini günümüz yetişkinleri sunduğumuz eğitim modeli çerçevesinde ölçmeye çalışmaktadır. Bu durum çocuğun zihinsel becerileri çerçevesinde sayısal ve sözel zekadan başka bir seviyeye imkan tanımayan öğretileri ortaya çıkardı. Ebeveynin çocuklarına yapıştırdığı 'geri zekalı' etiketi de maalesef toplumca içselleştirilen bu dar ölçümlerce ortaya çıktı. 

İnsan beynindeki  100 milyar nöronun olduğu bilgisinden ziyade o nöronların bağlantılarını aktivite etmenin kayda değer olduğu unutulmamalıdır. Zira sınırlı sayıda nöronlar olabilir ama sınırsız kombinasyon bağlantılarına muhatap bir insanoğlu var karşımızda. Bu çerçevede çocuklarımızın zeka seviyelerini 'benim çocuğumun sayısala kafası basmıyor , sözeli daha iyi ' gibi  ifadeye medar algıların ölçüsüzlüğü gözler önüne serilmektedir. 2-3 tip zeka bazlı ölçümlerden ziyade çocukların beyinde var olan 20 farklı zeka tipine has cevherleri ortaya çıkartma işi günümüz ebeveyn ve eğitim sisteminin vazifesi olsa gerektir. Bu seviyede olaylar tahlil edildiğinde 20 farklı zeka türünden hangisine muhatap olduğunu dahi bilmediğimiz evladımızın zeka yeterliliğinin keşfinde ona haksızlık ettiğimizin farkında mıyız  acaba?

Evladlarını her yönüyle tanıdıklarını ifade eden günümüz anne-babaları maalesef kendi çocuklarının zihinsel yeteneklerinin keşfinde yoksunluk yaşamaktadır. Çocuklar karşılaştıkları bilgi kümesi öğretilere zekalarının basmamasından dolayı değil, çevrenin çocuklar üzerine kurduğu patalojik baskı psikolojisinden dolayı açık veya kapalı kalmaktadır. Çocuk  bilinçaltına attığı olumsuz çapalardan dolayı da irade beyanına ket vurmakta ve toplum içinde 'geri zekalı' tanısıyla dolaşmaktadır.

Olumlu bilinçaltı çapalarla desteklenmesi gerekli günümüz çocuklarının aile ve okul yaşantısı, onlardaki var olan istidat ve kabiliyetlerin inkişaf etmesine vesile olacak münbit zeminlerdir. Bu zeminlerde geliştirilecek eğitim formasyonları ile de nice çocukların zihinsel keşfine hep birlikte şahit olacağız.

Başını okşadığınız ve öptüğünüz evladınızın bir gün 'dünyanın ilham kaynağı olacak' bir işin başında olabileceğini hiç düşündünüz mü?
Sunday, October 18, 2015

Çıkarcı Bir Çocuğun Müsebbibi Aile mi?

'İkna döneminin' formasyonuna muhatap olan günümüz aileleri, kendi 'itaat dönemleri'ne ait davranış modelleri ile çocuk eğitiminde zorlanmaktadırlar. Bu durum çocuğun kişilik gelişimine ait açıkları da giderek arttırmaktadır.

Ebeveyn, uzun metrajlı davranış değişikliklerine gebe olan eğitim formatı için kısa sürede dönütler alınan çözümlerden yana bir eylem dili kullanmakta. İkna dilinden ziyade itaat dilinin kullanıldığı bu dönemde 'Z Nesli'nden yeterli performansı da görememektedirler. Bu durumda ailenin, çocuğun nabzına göre karşılıkları olan formülleri kullanarak çözme gayretine girdiği görülmektedir. 10 yaşına kadar otoriteye göre hareket eden çocuktaki erken dönem geri bildirimler ise ailelere sadece bir yaz yağmuru mesabesinde kalmaktadır.

Ailelerin çocuklarına küçük yaşlardan itibaren alışkanlık haline getirdikleri hemen hemen her eylemlerinin  karşılığında bir ödül koymaları maalesef 'menfaat odaklı' bir neslin de doğmasına sebebiyet verdi. Davranış ahlakı oluşturamadığımız bu formasyon, içtimai hayata da sirayet ederek en büyük hastalıklardan biri haline geldi. Bugünün ailelerinin çocuklarına karşı sabır ekseninde yürüteceği pedagojik bir eğitim sürecine dayanıksızlığı, varolan neslin düşük profilde kalmasına neden oldu. Menfaat ve çıkar gayeli bir çocuk güruhu , erken yaşlarda kendini hissettirmeye başladı. Çocukların erken dönem 50 çift otoban şeklinde çalışan ruh dünyalarındaki gelgitlerinde izlenen yanlış adımlar, mucurlu yollarda seyreden bir nesli ortaya çıkardı. 

Günümüz ailelerin ileriye yönelik sonucunu çok kestiremediği yanlış davranışlarına bir kaç örnek;

* Oğlum ödevini bitirirsen seni parka götüreceğim.

* Kızım bulaşık mı yıkarsın ödev mi yapmak istersin?

* Oğlum dişlerini fırçalarsan sana bir sürprizim var.

* Kızım evde uslu durursan akşam seni istediğin yere götüreceğim.

* Oğlum bana yardım edersen yarın motora  binmene izin vereceğim.

* Kızım sınıfını geçersen tablet alacağım.

* Oğlum yemeğini yersen seni bakkala götüreceğim.

* Kızım bir öpücük verirsen elimdeki kumandayı sana vereceğim.

* Oğlum ağlamayı kesersen istediğin oyuncağı alacağım.

Evet sürekli olarak 'şunu yaparsan bunu yapacağım'a dayalı davranış dili gelecekte çocukların çıkarcı bir kimliğe bürünmesine sebebiyet verir. Bu durumda menfaat odaklı bir nesil, karşılığı bulunmayan hiç bir koşulda da yanıt vermeyecektir. Bugünün çocuklarının 'hırslı' , 'doyumsuz' , 'sinirli' , 'maymun iştahlı' , 'sebatsız' olmasının altında yatan sebep ailelerin madde odaklı davranış dilinin kullanılmış olmasındandır.

Unutmayalım ki  çocuklara davranış anlamında rüşvet vererek ve koşul sunarak değil 'ikna dili'ne ait  bir yaklaşım tarzı sergilemek elzemdir. Zira 'nokta kadar menfaat'ere itibarı olan ve 'çiğnenmeye mahkum' bir neslin vebalini topyekün üstlenmiş oluruz.



Saturday, October 17, 2015

'Çocuk Eğitimi' Seferberliği

Her iklimin meyvesi farklıdır. Bu açıdan insanlık, yaşadığımız asrın çetin ikliminde meyveye dem tutacak zeminler aramakta. Bu zeminin de bireysel çabalarla oluşturulacağı hususu günümüzde zayıf gözükmektedir. Nitekim aile ortamında steril bir hayat planı kurgulayan ebeveyn, içtimai hayatta karşılaşılan sorunlar açısından pek yeterli mukavemet sergileyememektedir. Onun için toplum, insanlığın imar ve inşaası için konsorsiyum halinde, gayrette birlik platformları oluşturma mecburiyetini taşımalıdır. 

Topyekün cemiyet olarak milli ve manevi değerler üzerine inşa edilecek bir formasyon, ülke intibahına da vesile olacaktır. 

Deniz kenarına ev yapan adam, çok dalga görür.Günümüzde mahiyetimize ait değer surlarının yıkıldığı hayat denizinde evladlarımız sert dalgaların muhatabı oldular.Bugünün eracifini yaşayan toplumda erozyona uğrayan çocuklarımızın onca pislik addedilen bir hayatın içerisinden saf bir süt gibi ortaya çıkartma gayreti ve cehdi günümüz yetişkinlerin vazifesi olsa gerek.Sineleri analar gibi coşmuş anadolu insanlarının ruh ve mana köklerinden nebean eden bu eğitim ufku ile de tertemiz bir neslin geleceği malumdur.

Başlangıcınızdaki mayanız üzerine sonuçlar tecelli edeceğinden, ufkunuzu da size ait olana tevcih etmek mecburiyetindesiniz.
Friday, October 16, 2015

Değerli Çocuk mu? Başarılı Çocuk mu?

Toplum nazarında bireylerin başarılı olmak için gösterdikleri çabalar her daim iltifat görmüştür. Maddi anlamdaki netice oranına göre gösterilen bu teveccüh içtimai hayatta inkırazlara da sebebiyet verebilmektedir. Daha niteliksel bir yaşam tarzına sahip ülkelerin eğitim anlayışında  'bireyleri değerli kılan' formasyonların ön planda oluşu hayata bakış açısından mühim arzetmektedir.Günümüzün eğitim anlayışında nicelik hedefli adımlar toplum hayatını ihya etmez. Bilakis nicelik hedef kadar niteliğin ehemmiyeti daha ön plana alınmalıdır. Biz nerede eksik yapıyoruz ? sorusunun cevabını ailede ve okulda aramalıyız. 

Dikkat ettiyseniz okullarda başarılı denilen öğrencilere takdim edilen takdirname gibi belgelerde önce  insani değerler vurgusu yapılır, sonra başarı odaklı cümleler yerini alır.Sizlerin de bir dönem mutluluğunu yaşatan takdirname belgelerinden hatırlayacağınız üzere;

'Okul içinde ve okul dışında milli ve insani bakımdan fazilet olarak kabul edilen örnek davranışlarından ve derslerindeki üstün başarısından dolayı bu takdirname belgesini almaya hak kazanmıştır' ibareleri mevcuttur.

Ancak biz bu takdirname içindeki birinci dereceden bahsedilen erdemleri ve faziletleri kazanmış öğrencilere belge vermektense, not baremindeki teşekkür-takdir sınırlarını aşan öğrencilere belge vermeyi şarta bağlamışızdır. İbareler, eylemlerle örtüşmediğinden dolayı da değerlerin kazanımındaki açığı da yamayla örtmeye devam etmekteyiz.Oysaki doğrulara doğru metodlarla gitmek lazım.Hukukta önemli iki bileşen vardır; biri 'esas', diğeri 'usul'.Esaslar çerçevesi ile nice hususlar dil ile zikredilebilir ancak, usul hatalarına sahip çıkarak doğrulara varmamız da mümkün olmayacaktır.

Biz çocuklarımızın başarılı değil, değerli olması için gayret sarfetmeliyiz. Her değerli çocuk başarılıdır, ama her başarılı çocuk değerli değildir.
Thursday, October 15, 2015

14-17 Yaşındaki Gençlerin Gözünden Ebeveyn Olmak!

Aşağıdaki ifadeler 14-17 yaş aralığındaki lise öğrencilerinin 'kendi yaşlarındaki bir çocuğa nasıl ebeveyn olurdunuz?' sorusuna verdikleri cevaplardır.

"17 yaşında bir kızım olsaydı, onun kişiliğinin oturması için çaba sarfederdim."

"Ona yumuşak davranırdım ki her sıkıntısını ve dertlerini bana anlatsın."

"Onu başarısızlıkları ile suçlamazdım.

"17 yaşında bir oğlum olsaydı iyi bir aile terbiyesi aldırmak için çabalardım."

"Ergenlik döneminin verdiği sinir ve stresten en az şekilde etkilenmesi için yardım edip üzerine gitmezdim."

"Her zaman karşısında değil, yanında olmaya çalışırdım."
"Verdiği kararlara saygı gösterirdim."

"Hatalarını incitmeden tatlı bir dille ona bu davranışın yanlış olduğunu anlatmaya çalışırdım."

"Çocukların gelişiminde engel rolünü oynayan olmak istemezdim."

"Baskısız bir disiplin sağlamaya çalışırdım."

"Benim ona vereceğim ilk izin; insan hata yapabilir izni olurdu."

"Sorumsuz bir anne olmak istemezdim."

"Başkası gibi değil, kendine has bir yaşam stilinin olmasını isterdim."

"Hep iş diyerek çocuğumdan uzaklaşmam ve ona daha çok zaman ayırırım."

"Empati kurarak sorunlarının çözümüne katkı sağlarım."

"Evde bireylerin birbirlerine karşı saygı ve sevgisini her zaman korumasını isterim."

"Her istediğini almazdım,çünkü her istediği yerine getirilen çocuklar şımarık olmaktadır."

"Çocuğumla kaliteli vakit geçirirdim.Çünkü bu davranış ona özgüven sağlar."

"Millete hayırlı bir evlad olması için çaba gösterirdim."

"Seveceği mesleği yapması için yönlendirirdim."

"Onu dinlemeyi isterdim."

"Onun yeteneklerini keşfetmek için fırsatlar tanırdım."

"Sorumluluk bilinci kazanması için gayret gösterirdim."

"Hataları karşısında o hataların kökünü nedenini araştırırdım."

"16-17 yaşında bir genç olduğu için zaman zaman yalnız bırakırdım.Sıkboğaz davranışlardan uzak dururdum. Çünkü onun da yalnız kalmaya ihtiyacı var diye düşünürdüm."  

"Ona güvensizlik duygusu vermezdim."

"Ailevi konularda onun da görüşünü alır önemli olduğunu hissettirirdim."

"Hatalarını hiç bir zaman yüzüne vurmazdım."
...................................................................................

Farkettiniz mi şu anki anne - baba olanlar ile gelecekte ebeveyn olacak kişilerin aslında evlad yetiştirme için aynı formasyon kalıplarını istediklerini. Fark olan ise iyi bir ebeveyn olabilmek için söylenenler değil  temenni edilen hususlara karşı yaklaşım tarzları olsa gerek!  

Wednesday, October 14, 2015

Tost Yiyen Test Çözen Öğrenci Prototipi

Okullarda akademik başarı endeksli yaklaşım, baştan aşağıya evrensel değerler adına atılacak adımları tıkadı. Tost yiyen test çözen öğrenci prototipi eğitim yerleşkesinde yerini aldı. Bugün nicelikte başarıyı arama anlayışı, nitelikli işlerin ortaya çıkmamasına sebep teşkil etti. Bu durumu izahta, sıkıntıları birebir yaşayan eğitimcilerin ciddiye alınıp dinlenilmemesi gerçeği yatmaktadır. Zira eğitim sahasındaki öğretmenler 'bahaneler yerine çareler arayarak' pazu güçleri ile her şeye rağman efor sarfetmekteler. Sorunları biriktirmeyip çözüm üretmeye çalışan öğretmenlerin canhıraş gayretlerinin yanında, günümüzde sorunları 'dert eden' yöneticiler değil, sorunları 'dert edinen' yöneticelere ihtiyaç duyulduğu kesindir.

'Ama sistem bu' klişesinden sıyrılıp varis olduğumuz neslin ihyasında çabamızı esirgememeliyiz. Hepiniz bilirsiniz ki çocukların çalışmalarında kırılma noktası 'bıkkınlık' anı ve ötesinde seyreden 'kararsızlık' tuzağıdır. Bu durumdan çocukların çıkabilmesi için de 'sebat' , 'azim' , 'sabır' , 'kararlılık' gibi erdemlerin bilincinde olması elzemiyet kesbetmektedir. Ebeveyn evlatlarını sürü psikolojisi ile at başı giden yarış psikolojisine sokmaktan  uzak durup değerlerin yüceltilmesi için kafa yormalıdır.

Eğitim, bir milletin ruhudur. Eğitimi bir toplumdan çektiğiniz vakit ölü bir milletin serencamesini tarih sayfalarında görmeye başlarsınız. Bir ülkenin eğitim adına yaptığı fedakarlık, sahip olduğu vizyonu gerçekleştirmenin bedelini ödemektir.

Bir dert için sarfettiğiniz efor ne kadarsa neticesi de 'o kadar nitelikli' olur!




Tuesday, October 13, 2015

Sevgi ve Değerler Yoksunu Evlad Yetiştirmeyelim!

Çekirdek aile mefhumu ve eğitim modülleri çerçevesi ile değerler kazanımında açık verdik. Bu açıkları yama formüllerle atlatmaya çabaladık. Sathi kalan arayışlar eğitimimizin drobuna uymadı ve hiçbirisi de içselleştirilemedi.Evrensel insani değerler açısından verdiğimiz bu açık, çocukların neyin 'genel', neyin 'özel' olduğuna anlam verememesine neden oldu. Bu durum internet dünyasındaki çocuğun mahremiyet eğitimini de derinden etkiledi. Öyle ki toplumsal olarak yaşanılan badirelerin temelinde de bu husus vardır. Günümüzde çocukların ruh dünyalarında bulunan elmas kıymetindeki değerler ortaya çıkarılamadığından dolayı da mevcut sorunlar devam etmektedir.

Günümüzde evrensel insani değerlerin hoyratça savrulduğu bir süreçte eğitim yuvalarındaki bilgi hamallığının her şeyden ehem arzetmesi farkındalık eşiğimizin yerlerde olduğuna kanıt için yeter de artar bile. Önemli kademelerde bulunan eğitim yöneticileri her ne kadar dillerine pelesenk ettikleri önce 'eğitim' sonra 'öğretim' kısmını vurgulasalar da sözlerini 'öğretmen arkadaşlar, öğrenciler bu eğitim kurumlarından en (az)ından insan olarak çıksınlar' şeklinde  bitirdikleri de vakidir! Evet "en azından!!!" Çünkü yöneticilerin bilinçaltında başarılı çocuk akademik anlamda sarfettiği süreciyle sergilediği performansla değerlendirilmektedir. 

Aileden topluma kadar gelecek neslin kazanımında 'değerler eğitimi' üzerine gayret gösterilmez ise ictimai erozyonu dillendirmenin bir anlamı olmasa gerek. Günümüz aileleri çocuklarının  ders başarısından çok davaranış dillerinin gelişimini takip etmelerinde yarar var. Her psiko-motor ve zihinsel süreci tamamlayan çocuk başarılı olabilmekte ancak ahlaki keyfiyeti kazanamamaktadır. 

En âli mertebedeki insanın ufku, ötelere ışık tutacak kadar vüs'ati yok ise o toplum 'asi' nesillere gebe kalmış demektir.
Monday, October 12, 2015

Bebeğinizin Çocukluk Kişiliğini Test Edin!

Dış uyarıcılara tüm reseptörlerini aktif tutan çocukların en büyük dayanağı anne-babalardır. Ebeveyn çocukların erken dönem yaşlarındaki hal ve davranışlarına dikkat kesilmekten çok 'bebeklik' deyip göz ardı etme yoluna giderler. İlk dört yaştaki bir çocuğun daha ruhsal doğumu gerçekleşmediğinden yetişkinler evladlarının eylem dilleri konusunda yetersiz kalabilmektedir.
Çocuğunuz belki de yaşam dolu ve kıpır kıpır hareketleriyle ağlamaktan çok hayatı yakalama telaşında ama siz onun farkına varmadan o heyecanı aktif tutacak formasyondan uzak durmaktasınız.Coşkusunu kıracak davranışlardan imtina edip bağlanma sürecini hızlandırabilirsiniz. Odasında parlak renklerden ziyade pastel renkler ve özellikle turuncu tonlarına bakan renkler kullanabilirsiniz.Sakinlik ve dinginlik özellikleri öne çıkan bebekler huzur ararken siz göremeyebilirsiniz. Gelecek adına hassas bir kişilik sizleri bekliyor olabilir. Odasında parlak renklerden ziyade pastel mavinin açık tonlarını yansıtabilirsiniz.Mızmız davranışlar ve çabuk öfkelenmeler ayrı bir sinyal unsuru olarak çocuk tarafından size sunulur ama siz onu ıskalayabilirsiniz.Odasında açık pastel renklerle birlikte dekorunda kırmızı materyaller heyecan katabilir. 'Benim dediğim olacak' tavrını inatla sürdüren bir çocuk, kendine has kuralları olan ve kararlı prototip bir geleceğin kişiliğinin emarelerini sergiliyor olabilir. Mekansal ve davranışsal anlamda ebeveynin denge ormasyonu bu süreçte etkili olacektır. Odasında pastel tonlarına ait açık zıt renkler etkileşimi artırabilir.Hassas bir çocuk ileride aşırı titiz bir fıtrata dönüşebilir.Aşırı koruyucu aile tipi davranışlardan uzak durun.İleride göreceksiniz ki tutarlı ve davranışlarında net olan bir evlad profili ortaya çıkmış. Odasında yine pastel açık tonlar ve dekorunda beyaz renk sizin etkileşiminizi arttıracaktır.  

Ve daha nice eylem dili çocukta tezahür etse de ebeveynin yapması gereken en önemli husus özellikle ilk dört yıl 'bağlanma' ya ket vurmamaktadır.Katıksız sevgisini beden dili ile yansıtan çocuğunuza vücut dilinizi ona sımsıkı sarılarak hissettirin. Unutmayın 'sevgi'nin yolu 'güven duymak'tan geçer. Bağlanamayan aileler ağlamaya kendini mahkum eder.

Aşağıdaki testi gözlemlerinize göre cevaplayınız. Kendinize dışarıdan bakarak çocuğunuza karşı ifade ettiğiniz davranış dilini yeniden gözden geçirin. Amaç 'farkındalık' oluşturarak gelecek dünyası olan bir çocuğun cevherini erken dönem yok etmemek... 

1)Çocuğunuzla kucaklaştığınız vakit size nasıl sarılır?
a*Sımsıkı ve çok neşeli bir şekilde
b*Hafif hafif dokunarak
c*Ürkekçe ama sımsıkı
d*Başımı , saçımı , kolumu çekerek
e*Sakince ve yumşak bir şekilde

2)Evde çocuğunuz sahip olduğu oyuncaklarına tepkisi nasıl  olur?
a*Oyuncakları ile oynarken ellerini çırpar ve genellikle mutludur.
b*Oyuncaklara kısa dokunuşlar yapar ve hevesi çabuk kaçar.
c*Yavaş oynar ve oyuncaklarını elinde dikkatlice tutar.
d*Oyuncaklarını bir yere çarpar ve çabucak kırar.
e*Sessizce oyuncaklarıyla uzun bir süre oynar.

3)Çocuğunuz eline almak istediği bir materyale ulaşamayınca ne yapar?
a*O materyale ulaşmak için elinden geleni yapar.
b*Çabucak vazgeçer ve mutsuz olur.
c*Hemen anne-babasına bakar ve yardım bekler.
d*Huysuzlaşmaya başlar ve elde etmek için zorlar.
e*Dikkatini başka neslere doğru çevirir ve unutur.

4)Çocuğunuzun uyku durumu nasıldır?
a*Mutludur,uyurken gülümsemesini hissederim.
b*Uykusu çok sık bölünür ve ağlayıp uyanır.
c*Uyanmasına rağmen anne-babasını yanında görünce tekrar uyur.
d*Tam uyuması biraz vakit alır.
e*Saatlerce huzurlu bir şekilde uyumaya devam eder.

5)Çocuğunuz ağlama durumu nasıldır?
a*Ağlaması bitince kısa zamanda neşelenebilir.
b*Uzun vakit içini çekerek ağlar.
c*Tedirginliği üzerindedir ve korkmuş şekilde ağlar.
d*Ağlama süresi uzun sürer.
e*Çok nadir ağlar ve hemen sakinleşir.

6)Çocuğunuzun banyo yaparken tepkisi nasıldır?
a*Suyun içinde eğlenmeyi sever ve mutludur.
b*Suyla arası iyi değildir ama yine de suda sakindir.
c*Suyun içinde çırpınmaya başlar.
d*Sudan korkarak hareket eder ve banyo yapma isteği yoktur.
e*Suyu görünce sinirlenmeye başlar ve ağlar.

7)Çocuğunuz müzik tınısı duyduğunda tepkisi nasıldır?
a*Neşelenir ve ellerini çırpmaya başlar.
b*Dikkatle dinlemeye başlar.
c*Kendisi de ses çıkarmaya başlar.
d*Herhangi bir sesten korkar ve rahatsızlığını belirtir.
e*Sese karşı genellikle tepki vermez.

8)Çocuğunuza dokunduğunuzda tepki vermesi nasıldır?
a*Rahatlar ve yavaş yavaş nefeslenir.
b*Karşılık verir ve o da dokunur.
c*İlgisi başka şeyde olur ve hiç farkına varmaz.
d*Gülümsemeye başlar ve neşeli olur.
e*Tepkisi net olmaz.

9)Çocuğunuz uzaktan sizi görünce nasıl tepki verir?
a*Çırpınmaya başlar ve yanımıza gelmek ister.
b*Neşelenir ve değişik sesler çıkartmaya başlar.
c*Anne-babasına bakarak huzurlu bir şekilde bekler ve izler.
d*Yalnız göz takibi yapar.
e*Kızgınlık belirtileri ile ağlamaya devam eder.

10)Çocuğunuz sizden ayrı kaldığı vakit nasıl tepki verir?
a*Geri döneceğimi bilir ve rahat bir şekilde durur.
b*Biraz üzülür ama ağlama yolunu seçmez.
c*Azıcık ağlar ve ama sonra sakinleşir.
d*Uzun bir süre ağlar.
e*Gider gitmez huysuzlaşmaya başlar.

[Test sonucu hakkında bilgi almak isteyenler iletişim formunu dodurarak ulaşabilir.]