Wednesday, November 4, 2015

Gölgeyi Işık Sanmaya Mahkum Ruhlar!

''Adamın biri öte dünyaya göçeli dört bin yıl olmuştu.Yapacak işi yoktu ve canı sıkılıyordu.Meleklere gitti ve can sıkıntısının üstesinden gelmesi için kendisine öyle bir çırpıda bitmeyecek bir işi önermelerini rica etti.
Melekler adamın eline bir törpü vererek;
'Git, Himalaya Dağlarını törpüle' dediler.
Sekizbin yıl süre geçtikten sonra adam meleklerin yanına gelir;
'O iş bitti' der.
Bu sefer melekler kendisine bir kaşık uzatıp, Atlas Okyanusu'nun sularını boşaltmayı teklif ederler.
Yirmiikibin yıl sonra adam tekrar meleklerin karşısına çıkar ve yeni bir iş daha ister.Melekler bu sefer de adama derler ki;
'Doğruca dünyaya in! Fülan oğlu fülan ile fülan adamın arasını bulmaya çalış. O insanlar birbirlerini yemekten vazgeçince geri gelir bize haber verirsin.'
Ve melekler o adamı bir daha hiç görmediler...'' 

İnsanoğlu zordur ancak mahiyetindeki keremlik onu gayeler gayesine de nigehban etmektedir. Gölgede duranın gölgesi olmaz darb-ı meseliyle, güneşe çıkıp toplumun imar ve ihyası adına ne yapabiliriz? ızdırabıyla hemdem olmalıyız. Zira güneşe bakmaya cesareti olmayan gölgede kalmaya, gölgeyi ışık sanmaya mahkumdur. 

Soğanın dış kabuğu güneşi görür,pörsür ama her dem yeniden tazeliğini korur. Evet kat kat o kuru kabuğun altındaki tazeliktir insanın aradığı. 

Bilinmeli ki bir civata kendi yerinde  yalama olmuşsa, başka bir yerde kör tıpa bile olamaz.

0 comments: