"Antikacılık yapan genç bir adam, antika merakı
sebebiyle Anadolu'nun en ücra köşelerini dolaşıyor ve gözüne kestirdiği malları
yok pahasına satın alarak yolunu buluyordu. Kış kıyamet demeden sürdürdüğü
seyahatler sırasında başına gelmeyen kalmamış gibiydi. Fakat, bu seferki
hepsinden farklı görünüyordu. Yolları kapatan kar yüzünden arabasını terk etmiş
ve yoğun tipi altında donmak üzereyken, bir ihtiyar tarafından bulunup onun
kulübesine davet edilmişti. Yaşlı adam, antikacının yürümesine yardım ederken:
- ‘Günlerdir hasta olduğumdan, odun kesmek
için ilk defa dışarıya çıktım, meğer seni bulmak için iyileşmişim.’ dedi.
Diz boyuna varan karla boğuşup kulübeye geldiklerinde,
antikacının beyaz göre göre donuklaşan gözleri faltaşı gibi açıldı. Odanın orta
yerindeki kuzinenin etrafını saran üç-dört iskemle, onun şimdiye kadar gördüğü
en güzel antikalar olmalıydı. Saatlerdir kar içinde kalan vücudu bir anda
ısınmış, buzları bir türlü çözülmeyen patlıcan moru suratını ateşler
kaplamıştı. Yaşlı adam, misafirini yatırmak için acele ediyordu. Ona birkaç
lokma ikram edip sedirdeki yatağını hazırlarken:
- ‘Bugün soba
yakamadım evladım, ama bu yorganlar seni ısıtacaktır.’ dedi.
Ev sahibi,
yıllar önce vefat eden eşiyle paylaştıkları odaya geçerken, antikacı da
tiftikten örülen battaniyelerin arasına gömüldü. Ancak bütün yorgunluğuna
rağmen bir türlü uyuyamıyordu. Ertesi gün gitmeden önce ne yapıp yapıp o
iskemleleri almalı, bunun için de iyi bir senaryo uydurmalıydı. Mesela,
hayatını kurtarmasına karşılık ihtiyara birkaç koltuk satın alabilir ve eskimiş
olduğu bahanesiyle dışarıya çıkarttığı iskemleleri, çaktırmadan minibüsün
arkasına atabilirdi. Hatta onları kaptığı gibi kaçmak bile mümkündü. Yürümeye
dahi mecali olmayan ihtiyar, sanki onun peşinden koşacak mıydı?
Genç adam, kafasındaki fikirleri olgunlaştırmaya
çalışırken dalıp dalıp gidiyor ve rüzgarın sesiyle uyandığı zamanlar, kaldığı
yerden devam ediyordu. Bu arada yaşlı adamın sabah namazına kalktığını
farketmiş, hatta hayal meyal olsa bile odun parçaladığını duymuştu. Gözlerini
açtığında, onun kuzine üzerinde yemek pişirdiğini gördü ve etrafına bakınırken,
birden iskemleleri hatırladı. Hafifçe doğrulup çevresine baktı : Aman
Allahım..! Antikalardan hiçbiri ortada yoktu.
İhtiyar kurt, herhalde planını hissetmiş ve belki de
uykudaki konuşmasını duyarak onları emin bir yere kaldırmıştı. Sakin görünmeye
çalışarak:
- ‘İliğim kemiğim
ısınmış, dedi. Çorbanız da güzel koktu doğrusu. Ama akşamki iskemleleri
göremiyorum.’ dedi antikacı.
Yaşlı adam, odanın köşesine yığdığı iskemle parçalarından
birini daha sobaya atarken:
- ‘İskemle dediğin, dünya malı be evladım’, dedi. ‘Biz
misafirimizi üşütür müyüz?"
0 comments:
Post a Comment